Oyuncu Zehra Yılmaz, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Oyunculuk üzerine konuşan Yılmaz, "Bu iş bana biraz daha sabırlı olmam gerektiğini öğretti. İşimin en zor yanı sabır" dedi. Güzelliğiyle dikkat çeken oyuncu, "Estetiğe karşı bir insan değilim ama estetiğim yok. Ufak müdahalelerim var" ifadelerini kullandı. 30'lu yaşlarının kendisini değiştirdiğini de belirtti, "Eskiden kabullenmem çok uzun sürüyordu bazı şeyleri. Şimdi diyorum ki, 'Tamam Zehra. Herkese yaranmak zorunda değilsin'" sözleriyle dikkatleri üzerine çekti. İşte röportajın tüm detayları...
-Nasılsın, nasıl gidiyor hayat?
İyiyim, güzel gidiyor. Her şey yolunda. İlk defa çalışmadığım bir yaz geçiriyorum. Benim için de değişik bir yaz oluyor. Bu yazı böyle hem tatil yaparak hem arkadaşlarımla vakit geçirdim. Terapi gibi oldu.
-"Hudutsuz Sevda" ile ekranlara döndün son olarak. Sonradan bir projeye dahil olmak daha mı zor, yoksa oturmuş bir işe dahil olmak daha mı keyifli?
Aslında oturmuş bir projeye dahil olmak biraz zor. Sonuçta birbirini tanıyan kaynaşmış bir ekip var ve onların içine girdiğinde sen ne kadar olmasa da bir yabancısın. O yüzden çok zorlanacağımı düşünmüştüm. Onun stresi de üzerimde çok vardı. Daha önce devam eden bir işe dahil olmuştum, orada da çok iyi arkadaşlıklar kurmuştum, ona inanarak "Zehra çok iyi olacak" falan diye başladım. Gerçekten de öyle oldu.
GÜNÜN EN ÖNEMLİ MANŞETLERİ İÇİN TIKLAYIN -Oyunculuk çocukluktan gelen bir heves mi, sonradan mı büyüsüne kapıldın?
Ben biliyordum, hissediyordum, öyle doğdum diye düşünüyorum. Ben çok küçükken televizyonda bir klip falan gördüğümde onu böyle kenarda köşede oynarken ya da izlediğim çizgi film karakterlerini canlandırırken buluyordum kendimi. İçgüdüsel olarak bir sahnede olmak istiyordum.
-Çocukluktan gelen bir aştı yani. Sonra oyunculuk üzerine mi eğitim aldın?
Evet. Türkiye'de büyümedim ben, Bakü'de büyüdüm Azerbaycan'da. 4 yaşındayken biz taşındık oraya. Tiyatro, sahne eğitimi derken Türkiye'ye geldim tekrar.
-Ama doğum yeri Mersin sanırım. Çocukluğunda pek çok yer, pek çok kültür var. Anıların keyifli mi, hüzünlü mü?
Hem keyifli hem hüzünlü diyebilirim. Aslında her çocuk gibi, her yetişen insan gibi hem hüzün var hem keder var, sevinç var mutluluk var, ayrılma var kavuşma var…
-Elbette hepsi hepimizde de var ama düşündüğün zaman hangisi ağır basıyor?
Aslında o kadar karmakarışık bir şey içindeydim ki ama güzel karışıklıklar. Travmatik gibi asla değil. Mersin'de doğdum ben. Deniz kenarı, sahil kasabası gibi aslında. Tatlı ve küçük bir yerde doğdum. Sonra babamın işleri dolayısıyla Bakü'ye taşındık.
-Zorlandın mı?
Çocuktum, çok zorlandım diyemem. Biraz annem sanırım zorlanmış dil ve kültür konusunda ama biz zaten kardeş ülkeyiz. Türkçe ve Azerbaycan dili birbirine çok benziyor, ikisi de aslında Türkçe. O yüzden zorlanmadım. Hiç bilmediğimiz bir yere gitmedik yani. Aslında bizden olan farklı bir bizden bir eve gittik.
-Türkiye'nin başka bir şehrine taşınmışsın gibi…
Ya ben Kars'a gittim, Kars'a çok benziyor. Kars'ta doğan bir insan için Azerbaycan'da büyümek çok farklı değil. Dil olarak da kültür olarak da çok benziyor.
-Sonra seni Türkiye'ye tekrar ne sürükledi, nasıl geldin?
Üniversite. Aslında orada da okuyabilirdim ama orada yeteri kadar yaşamıştım, insan kökünden de kopmak istemiyor bir şekilde, garip bir şekilde çekiliyorsun.
17 YAŞINDA TEK BAŞIMA İSTANBUL'A GELDİM
-Tek başına mı geldin?
Evet, tek başıma geldim.
-Büyük cesaret ama…
Bir de çok küçüktüm, 17 yaşında İstanbul'a geldim. Konservatuvar sınavlarına girdim.
Haber Kaynak : SABAH.COM.TR
"Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır."